top of page

MÜLKİYET HAKKINA TEHDİT NİTELİĞİNDE: KAMULAŞTIRMA



Hukuk devleti ilkeleri gereğince Anayasa ve Uluslararası sözleşmelerle güvence altına alınan

mülkiyet hakkının sınırlanmasında yaygın olarak kullanılan kamulaştırma işlemi, bireylerin en temel haklarından biri olan mülkiyet hakkına doğrudan temas ettiği için her zaman tartışılan bir konu olmuştur. Pozitif hukukumuzda, devlet ve kamu tüzel kişilerince 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunundaki esaslar dahilinde gerçekleştirilen bu işlemin yargısal denetimi; hukuki güvenliğin sağlanması açısından büyük bir öneme sahiptir. Ancak bu düzenleme mülkiyet hakkını korumak için yeterli midir?


 





Mülkiyet hakkı, Anayasamızın 35. Maddesinde ‘Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir. Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir. Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz’. Şeklinde düzenlenen en önemli temel haklarımızdandır. Anayasada mülkiyet hakkının tanımlanması, bu hakkın doğrudan devlete karşı güvence altına alınmasını sağlamaktadır.


Mülkiyet hakkını kısaca tanımlamak gerekirse; mülkiyet hakkı, sahibine hakkın konusu olan şeyi kullanma semerelerinden yararlanma ve tüketme yetkileri sağlayan temel haktır. Temel hak ve özgürlüklerin Anayasadaki esaslara uygun olarak kanunla sınırlanması mümkündür.

Mülkiyet hakkı üzerinde Anayasadaki esaslara göre getirilecek sınırlamaların kanunilik ilkesi gereği, kanunla olması, bireysel çıkarla kamu yararı arasındaki dengeyi kurması gerekir. Mülkiyet hakkının Anayasamızda temel hak ve özgürlükler arasında yer almasının gerekçesi, Türkiye Cumhuriyeti’nin bir sosyal devlet olmasıdır. Ancak bu hakkın yine bu sebeple kamu yararının gerektirdiği hallerde sınırlanabileceği ve malike birtakım sorumluluklar yükletilebileceği de kabul edilmiştir. Anayasamızın 13. maddesi uyarınca Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Maddenin lafzi yorumundan hareketle; Mülkiyet hakkının, olağan dönemlerde Cumhurbaşkanlığı kararnameleri ile sınırlanmasının söz konusu olmadığı anlaşılmaktadır. Anayasa metninde mülkiyet hakkında sınırlamaya olanak veren çeşitli düzenlemeler bulunmaktadır. Bu düzenlemelerden en yaygını AY m. 46’da düzenlenen, ‘Devlet ve kamu tüzel kişileri; kamu yararının gerektirdiği hallerde, gerçek karşılıklarını peşin ödemek şartıyla, özel mülkiyette bulunan taşınmaz malların tamamını veya bir kısmını, kanunla gösterilen esas ve usullere göre, kamulaştırmaya ve bunlar üzerinde idarî irtifaklar kurmaya yetkilidir.’ Kamulaştırma yoludur.


Devlet ve kamu tüzel kişileri, kamulaştırma usulünü 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’ndaki esaslar dâhilinde gerçekleştirirler. Bu bir hukuk devletinin en önemli ilkelerinden olan hukuki güvenlik açısından oldukça büyük bir öneme sahiptir. Kamulaştırma yönteminin detaylarına geçmeden önce kısaca tanımlamak gerekirse;

Kamulaştırma, devletin kamu yararını gerekçesiyle bir kimsenin sahipliğinde bulunan özel mülkiyete kişinin rızası dışında son vermesidir. Bu yöntem devletin taşınmaz mal edinme yöntemlerinden biridir.

Bu işlem bir idari işlemdir ve bu sebeple gerçekleşmesi bazı şartların varlığına bağlıdır.


Kamulaştırmanın Şartları

  • Kamulaştırma 2942 sayılı kanun gereğince devlet veya kamu tüzel kişilerince yapılır. Kamulaştırmayı zorunlu kılan bir “kamu yararı” bulunmalıdır.

  • Kamulaştırmanın konusu “özel mülkiyete konu olan taşınmaz” bir maldır.

  • Kamulaştırılan taşınmazın bedeli “peşin” ödenir.

  • Kamulaştırmanın nasıl yapılacağı 2942 sayılı kamulaştırma kanunundaki esaslara göre belirlenir.







Kamulaştırma aşamaları, teoride idari aşama ve adli aşama olarak ikiye ayrılır,


İdari Aşama

  • Kamulaştırma işlemi için yeterli ödeneğin ayrılması

  • 2942 sayılı kanunun 5. Maddesi gereğince kamu yararı kararının alınması ve aynı kanunun 6. Maddesi uyarınca ilgili makamlar tarafından onaylanması

  • İdarenin kamulaştırma yapılacak taşınmazın belirlenmesi ve kamulaştırma kararı alması

  • Belirlenen taşınmasın tapu siciline şerh edilmesi (bu madde 3. Kişileri bilgilendirme amaçlı yapılır.)

  • İdare, 8. Madde gereği satın alma usulünü dener, bu aşamada malik belirtilen bedeli kabul ederse taşınmazın devri için tapuda ferağ verilir ve mülkiyet idareye geçer ancak bir diğer ihtimalde malik bedeli yetersiz bulur veya kamulaştırma işleminin hukuka aykırı olduğu gerekçesiyle sorun çıkartırsa adli aşamaya geçilir.


Adli Aşama

  • İdare taşınmazın bulunduğu yerdeki asliye hukuk mahkemesine başvurarak kamulaştırma bedelinin tespiti ile bu bedelin peşin veya taksitle ödenmesi karşılığında taşınmazın idare adına tesciline karar verilmesini ister. (Kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescil davası)

  • Asliye mahkemesi idarenin başvuru tarihinden itibaren 30 gün içinde bir duruşma

  • günü belirleyerek taşınmaz malikine dava dilekçesini tebliğ eder.

  • Kamulaştırma bedeli üzerinde tarafların anlaşması ya da bedelin mahkemece belirlenmesi sonrasında kamulaştırma bedelinin peşin tutarının idare tarafından bankaya yatırılmasına karar verilir. 



İdarenin, kamulaştırma işleminin her safhasında kamu yararına onay veren merciinin kararı ile kamulaştırmadan tek taraflı olarak kısmen ya da tamamen vazgeçme hakkı bulunmaktadır. Tescil işleminden sonra kamulaştırma amacına uygun olarak kullanılmaz veya kamu yararı açısından bu taşınmaza ihtiyaç kalmazsa bu durum idare tarafından malike duyurulur. Mal sahibi veya mirasçılar tarafından idarece ödenen bedel kanuni faiziyle beraber 3 ay içerisinde geri ödenmesi halinde malik taşınmazı geri alabilir.





 

DEĞERLENDİRME:

Mülkiyet hakkı kişilerin en temel haklarından biridir. Anayasada ve uluslararası

sözleşmelerle koruma altına alınmasıyla da ne kadar önemli olduğu net bir şekilde

vurgulamaktadır. Ancak iç hukukumuzda kamu yararı amacıyla kişilere ait taşınmaz malların kamulaştırılması ile ilgili esaslar Anayasa ve kanunda belirtilen esaslara uygun olarak yapılsa dahi uygulamada kamu yararını gerekleri ile bireysel yarar arasındaki dengenin sıkça bozulduğu görülmektedir. Kamu hizmeti için kullanılmak üzere elde edilen taşınmaz malların bu amaçla kullanılmaması üzerine taşınmazın geri iadesi ile ilgili olarak iç hukukumuzda yeterli bir düzenlemenin olmaması, malikin geri alma hakkının çok sınırlı zaman diliminde idarenin inisiyatifine bırakılmış olması mülkiyet hakkına saygı açısından önemli bir sorun niteliğindedir. Ayrıca ‘kamu yararı’ adı altında ortak bir düzenlemenin bulunmaması bu başlık altında mülkiyet hakkının ihlalini meşrulaştırmaktadır. AYM 2020 raporları ışığında ülkemizde en çok ihlal edilen ikinci hakkın mülkiyet hakkı olduğu görülmektedir. Kamu yararının üstün niteliği gözetilerek meşrulaştırılan bu ihlaller hukuk devleti ilkelerine olduğu kadar sosyal devlet ilkesine de büyük oranda ters düşmektedir. Türk idare hukuku açısından çatışan kamu yararı ve mülkiyet hakkı arasında hangisinin üstün geleceği Danıştay kararına bırakılmıştır. Kanaatimce, bu yol ihlalleri önlemekte oldukça yetersiz kalmaktadır. İdarenin kamulaştırmanın tescili sırasında denetime tabii tutulmasını sağlayan düzenlemenin iç hukukumuzda günün gereklerine uygun olarak yeniden düzenlenmesi son derece isabetli bir karar olacak ve bu sayede kişilerin sahip olduğu en temel hak olan mülkiyet hakkı, sosyal devlet ilkelerine uygun olarak korunacaktır.



 


KAYNAKÇA


  • ATAY,E.2019,’İdare Hukuku’, Turhan Kitapevi


  • GÖZLER, K.2020’İdare Hukuku Dersleri’, Ekin Yayınevi


  • AKGÜL,M.E.2021, Kamu Hukuku Açısından Mülkiyet Hakkının Kamu Yararı İle İmtihanı ‘Galatasaray Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi - 2021/2 (s.15-70) https://dosya.gsu.edu.tr/docs/hukukfakultesi/tr/fakultedergisi/fhd-2021-2-aralik.pdf

496 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page