Delil, hukuk muhakemesinde hakimin mevcut somut uyuşmazlığı sonuçlandırması açısından izlediği yolda ispat için dayandığı araçtır. Aynı zamanda ceza muhakemesi açısından delil ise somut olayın gerçekleştiğine veya gerçekleşmediğine dair bir ispat aracıdır. Deliller muhakemeye konu olan olayla alakalı ve bağdaşık olmasının yanı sıra hukuka da uygun olmalıdır. Çünkü hukukumuz delillerin elde edilmesi ve toplanılmasında tam bir serbestlik öngörmemiştir.
İşte her delilin mahkemeye sunulamayacağı sunulan delilin hukuka uygun yollarla elde edilmesi gerekliliğinin sonucu olarak, Zehirli ağacın meyvesi doktrini Anglosakson hukuk sisteminde kullanılmakta olup1, Kıta Avrupası hukuk sisteminde bu hususun “hukuka aykırı delillerin uzak etkisi” şeklinde ifade edildiği söylenebilir.
----------------------------------------------------------------------------------
Zehirli Ağacın Meyvesi de Zehirlidir Doktrini, hukuka aykırı delillerin hiçbir şekilde mahkemeye sunulamayacağı, sunulsa bile mahkeme tarafından yargılamanın yapılmasında göz önüne alınamayacağını temel alan doktrindir.
Bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti Kıta Avrupası hukuk sistemine tabi olup zehirli ağacın meyvesi de zehirlidir doktrini Anayasa ve kanunları ile sisteminde var etmektedir.
Türk Hukukunda hukuka aykırı delillere dayanan bu doktrinin mevzuattaki karşılığı Anayasa’nın 38. Maddesinin 6. Fıkrasında “Kanuna aykırı olarak elde edilmiş bulgular, delil olarak kabul edilemez.” şeklinde ifade edilmektedir.
Hukuk dışı yollara başvuru suretiyle elde edilen delillere, anılan Anayasa kuralı çerçevesinde de ispat gücü tanınmayacak; yani onlar mahkemece dikkate alınamayacaktır.3
Hukuk ve Ceza muhakemesi bakımından ise her iki yargı türünde de hukuka aykırı deliller 2 kanunda farklı yollardan ele alınmıştır. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 189. Maddesinin 2. Fıkrasında “Hukuka aykırı olarak elde edilmiş olan deliller, mahkeme tarafından bir vakıanın ispatında dikkate alınamaz.” İfadesine, Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 217. Maddesinin 2. Fıkrasında “Yüklenen suç, hukuka uygun bir şekilde elde edilmiş her türlü delille ispat edilebilir.” İfadesi yer almaktadır.
Görüldüğü üzere, Anayasa’dan farklı olarak CMK’da “kanuna aykırılık”tan değil “hukuka aykırılık”tan bahsedilmiştir. Böylece, sadece kanuna değil, usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası antlaşmalar, kanun hükmünde kararnameler, tüzükler, yönetmelikler gibi düzenlemelere aykırılıklar da CMK ile getirilen yasak kapsamına girmektedir.
Türk Hukukunun yanı sıra Uluslararası sözleşmelerde de yer alan “hukuk devleti”, “adil yargılanma hakkı” ve “özel hayatın gizliliği” kavramlarının bir bütünü olarak elde edilecek delillerin hukuka aykırı olmaması gerekmektedir.
İnsanı insan olduğu için sahip olduğu hakların korunması açısından her delilin elde edilmesinde hukuki çizginin korunması oldukça önemli olup, bunun devlet eliyle kanunlar tarafından engellemesi ise hukuka aykırı delillerin elde edilmesine bir set çekmiş durumdadır.
Hukuka aykırı delillerin elde edilmesinde insanın kişiliğine, konutuna başka insanlarla olan iletişimine ya da kendi hususi alanına girilerek buraya müdahale edilmektedir. Özel hayatın gizliliği kavramının önemi burada ortaya çıkmaktadır. Ve bu kavram uluslararası alanda sözleşmeler ve bildiriler ile korunmaktadır.
Hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delillerin yargılamaya dayanak kabul edilmesi, hakkın kötüye kullanılmasına sebep olabileceği gibi, kişi hak ve hürriyetlerine de zarar verir. Özellikle delil elde edilmesinde hukuka aykırı yöntemlerin kullanılması; özel hayatın gizliliği, haberleşmenin gizliliği, konut dokunulmazlığı gibi hak ve hürriyetler için ciddi bir tehlike oluşturur.
İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi Madde 12- “Hiç kimsenin özel yaşamına, ailesine, evine ya da yazışmasına keyfi olarak karışılamaz, onuruna ve adına saldırılamaz. Herkesin, bu gibi müdahale ya da saldırılara karşı yasa tarafından korunma hakkı vardır.”
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi Madde 8- “Herkes özel ve aile hayatına, konutuna ve yazışmasına saygı gösterilmesi hakkına sahiptir. Bu hakkın kullanılmasına bir kamu makamının müdahalesi, ancak müdahalenin yasayla öngörülmüş ve demokratik bir toplumda ulusal güvenlik, kamu güvenliği, ülkenin ekonomik refahı, düzenin korunması, suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması için gerekli bir tedbir olması durumunda söz konusu olabilir.” İfadeleriyle özel hayatın gizliliği koruma altına alınmıştır ve bir delil, kişilerin insan olduğu için onlara tanınmış haklarını çiğnenerek elde edilmişse hukuka aykırıdır.
Adil yargılanma için usulüne uygun olarak muhakeme yapılmalı ve hukuki güvenirlik sağlanmalıdır.
Ceza Muhakemesi açısından örnek olarak CMK madde 148 (1)- Şüphelinin ve sanığın beyanı özgür iradesine dayanmalıdır. Bunu engelleyici nitelikte kötü davranma, işkence, ilâç verme, yorma, aldatma, cebir veya tehditte bulunma, bazı araçları kullanma gibi bedensel veya ruhsal müdahaleler yapılamaz.
Ceza Muhakemesi Kanunun bu maddesinde eğer şüpheli veya sanığına bedensel ve ruhsal müdahaleler yapılarak konuşturulması, işlediği veya işlemediği bir suçun itiraf ettirilmesi vb. durumlarda bu beyan hukuka aykırı bir delil niteliğindedir. Mahkemece bu beyanın esas alınmaması hukukun güvenirliği açısından oldukça önemlidir.
Yargıtay 1. Ceza Dairesinin E.2020/2828 K. 2020/2952 verilen hükümde CMK'nin 148. maddesine göre müdafii huzurunda alınmayan ve daha sonra doğru olduğu kabul edilmeyen emniyet ifadelerine itibar edilemeyeceği, sanık ...’ın müdafii olmaksızın ifadesinin alındığı, sanık ...'ın hazırlıktaki beyanına ilişkin 05/11/2017 tarihli tutanağın dahi avukat olmadan tutulduğu, bu tutanağa göre dinlenen kolluk görevlilerinin beyanlarının da CMK 225/1. maddeleri nedeniyle delil olarak kabulünün mümkün olmadığı, polis memuru tanıklar ..., ...ün ifadelerine göre de sanığa baskı yapıldığı ve günlerce ifade alındığının anlaşıldığı, oysa ki; CMK148/5’e göre Emniyetçe sadece bir kez ifade alınabileceği hususu nazara alınarak, sanığın kolluk tarafından alınan ve hükme esas alınması mümkün olmayan ifadelerine dayanılarak eksik inceleme ile hüküm kurulması. (…) Bozmayı gerektirmiş; sanıklar müdafiilerinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükümlerin tebliğnamedeki düşünceye kısmen uygun olarak BOZULMASINA karar verilmiştir.
Sonuç ve Değerlendirme
Usul ekonomisi açısından yargılamanın düzenli ve hızlı işlemesi gerekmektedir. Bu düzenin işlemesi için en önemli hususlardan birisi delillerin toplanması ve mahkeme önüne sunulmasıdır. Ancak mahkeme önüne gelen her delilin temel hak ve özgürlüklere uygun olarak getirilmesi ve değerlendirilmesi hem insan haklarının hem de hukuk devletinin gerekliliklerindendir. Hukuka aykırı delillerin mevzuat ve içtihatlarca belli bir çerçevesi çizilmiş olup hakim önüne böyle bir delil geldiğinde bu delili yargılama kapsamına almamalıdır. Hakim her somut olayda hukuka aykırı delillerin farklı olabileceğini göz önünde tutmalı ve buna göre yargılamayı yürütmelidir.
Buna rağmen Türk Hukukunda hukuka aykırı deliller bakımından geniş içtihatlar ve kanunlar öngörülmüş olsa da, zehirli ağacın meyvesi doktrininin kabul edilip kabul edilmediği tam olarak belirgin değildir. Özellikle Yargıtay bazı kararlarında zehirli ağacın meyvesi doktrini kabul etmiş olsa da bazı kararlarında bu doktrini göz ardı etmektedir. Yargıtay’ın doktrin karşısındaki tutumunun netleşmesi hakimlerin karar vermesini kolaylaştırmaya yönelik bir adım olacaktır.
1 Ahmet Gökcen ve Kerim Çakır, ‘Ceza Muhakemesinde Delil, Delillerin Muhafazası, Toplanması, Değerlendirilmesi ve Delil Yasakları’, (2019) 21 D.E.Ü. Hukuk Fakültesi Dergisi Prof. Dr. Durmuş TEZCAN’a Armağan 2911, 29412 Dülger, 106
3 Prof. Dr. Süha Tanrıver, TÜRK MEDENÎ USUL HUKUKU BAĞLAMINDA HUKUKA AYKIRI YOLLARDAN ELDE EDİLEN DELİLLERİN DURUMUNUN İRDELENMESİ, Türkiye Barolar Birliği Dergisi, Cilt:19, Sayı:65, Temmuz 2006
4 Nur Centel/Hamide Zafer, Ceza Muhakemesi Hukuku, İstanbul 2013, s. 689; AYM, 22.6.2001- 2/2; YCGK, 29.11.2005-7-144/150.
5 Doç. Dr. F. Ebru Gündüz, HUKUKA AYKIRI ELDE EDİLMİŞ DELİLLERİN DİSİPLİN HUKUKUNDA KULLANILMASI, YBHD, Yıl 4, Sayı 2019/1, s.89 –114
6 Av. Meltem Deniz, HUKUKA AYKIRI DELİLLERİN CEZA YARGILAMASINA ETKİSİ, İzmir Barosu Dergisi, Yıl: 87, Sayı: 3, Aralık 2022, S.229-275
Kaynakça
Comments