Akıl hastalığı, insanların duygu, davranış ve kişisel ilişkilerini önemli biçimde etkileyen bir sağlık sorunudur. Değişik tür ve derecelerde pek çok akıl hastalığı bulunur. Bunlardan bazıları; depresyon, endişe, şizofreni, sara (epilepsi), iki kutuplu ruh hali rahatsızlığı (bipolar bozukluk), kişilik bozukluğu ve yeme rahatsızlığıdır.
Türk Hukuku’nda Akıl Hastalığı
Fiil ehliyeti, kişinin kendi eylemleriyle hak sahibi olmasına ve borç altına girebilmesine denir.
Ergin olmak,ayırt etme gücüne sahip olmak ve kısıtlı olmamak şartlarını sağlayan kişiler fiil ehliyetine sahiptirler.
Kişiler fiil ehliyetlerine göre dört gruba ayrılırlar:
Tam ehliyetliler (ayırt etme gücüne sahip, ergin ve kısıtlı olmayan kişiler)
Sınırlı ehliyetliler (TMK 429)
Sınırlı ehliyetsizler (küçük ve kısıtlılar)
Tam ehliyetsizler
Tam ehliyetsizlerin ayırt etme gücü yoktur. Akıl hastaları da bu gruba girer.
Kendi başlarına hukuki hiçbir işlem yapamazlar, kanundaki yasaklı işlemler ve kişiye sıkı sıkıya bağlı haklar dışındaki bütün hukuki işlemlerini onlar adına yasal temsilcileri yapar. Kendi başlarına yaptıkları hukuki işlemler hükümsüzdür.
Akıl hastalığı Türk Hukuku’nda iki gruba ayrılarak incelenmiştir:
"Tam akıl hastalığı" ve "kısmi akıl hastalığı".
Türk Ceza Kanunu 32/1.madde hükmünde tam akıl hastalığını düzenlenmiştir.
“Akıl hastalığı nedeniyle, işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılayamayan veya bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneği önemli derecede azalmış olan kişiye ceza verilmez. Ancak, bu kişiler hakkında güvenlik tedbirine hükmolunur.”
Uygulanacak güvenlik tedbirleri ise kanunun 57/1-5.maddesi hükmünde düzenlenmiştir. Ancak suçun işlenmesinden sonra akıl hastası olanlar, bu maddeden yararlanamazlar. Fakat akıl hastasının mahkumiyet kararı kesinleştiğinde 5275 sayılı İnfaz Kanunu’nun 16/1. maddesi uyarınca infazı ertelenir. Buna istinaden TCK m.57’de belirtilen sağlık kurumunda koruma ve tedavi altına alınırlar. Sağlık kurumunda geçen süreler cezaevinde geçmiş sayılır.
Kanun, kısmi akıl hastalığını, 32/2.madde hükmünde düzenlemiştir.
“Birinci fıkrada yazılı derecede olmamakla birlikte işlediği fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneği azalmış olan kişiye; ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine yirmi beş yıl, müebbet hapis cezası yerine yirmi yıl hapis cezası verilir. Diğer hallerde verilecek ceza, altıda birden fazla olmamak üzere indirilebilir. Mahkum olunan ceza, süresi aynı olmak koşuluyla, kısmen veya tamamen, akıl hastalarına özgü güvenlik tedbiri olarak da uygulanabilir.”
Ceza Hukukunda Akıl Hastalığının Tespiti
Kişinin akıl hastalığının tesiri altında bulunup bulunmadığının tespiti, davranışlarını ne derecede etkilediği, hastalığının algılama ve irade gücü üzerinde nasıl etkilerinin olabileceği tıbbi bir konudur. Bu nedenle bu durumun tespiti tıp uzmanı bilirkişiler tarafından yapılır. Uzman bilirkişi bu konuyu açıklığa kavuşturduktan sonra kural olarak hakim, akıl hastasının somut olay açısından algılama veya irade gücünün olup olmadığı, akıl hastalığının somut olay açısından kişinin yeteneklerini ne derecede etkilediğini belirleme görevini üstlenir.
Ceza yargılamasında akıl hastalığının ceza ehliyetine etkisinin tespiti için gerekli rapor şu şekillerde alınabilir:
Tam teşekküllü ruh ve sinir hastalıkları hastanesinden alınan heyet raporu ceza ehliyetinin tespitinde bilimsel ölçüt olarak kabul edilmektedir.
Adli Tıp Kurumu İhtisas Daireleri de cezai ehliyet konusunda rapor verme yetkisine sahiptir.
Ruh ve sinir hastalıkları hastanesinden alınan heyet raporu ile adli tıp ihtisas dairesinin heyet raporu arasında çelişki ortaya çıkması halinde, çelişkinin giderilmesi için Adli Tıp Kurumu Kanununun 15/f. maddesi uyarınca Adli Tıp Kurumu Genel Kurulundan rapor alınmalıdır.
Akıl Hastalığında Soruşturma ve Kovuşturma
Soruşturma aşamasında tıp uzmanları tarafından hazırlanan raporlar savcılık tarafından alınır. Bu rapor sonucunda failin, suçun işlendiği tarihte akıl hastalığının etkisi altında bulunduğu tespit edilse bile takipsizlik kararı verilemez. Eğer suç işlenmişse iddianame savcılık tarafından düzenir ve kamu davasının açılması zorunludur.
Yargıtay, soruşturma aşamasında şüphelinin akıl hastası olduğuna ilişkin iddianın mahkeme tarafından da araştırılabileceği düşüncesiyle, gerekli olan tıbbi rapor alınmadan iddianame düzenlenmesinin, iddianamenin iade edilmesine sebep olmayacağını kabul etmektedir.
Ayrıca soruşturma aşamasında; “fiili işlediği yolunda kuvvetli şüpheler bulunan şüphelinin akıl hastası olup olmadığını, akıl hastası ise ne zamandan beri hasta olduğunu ve bunun, kişinin davranışları üzerindeki etkilerini saptamak için; uzman hekimin önerisi üzerine, Cumhuriyet savcısının ve müdafiin dinlenmesinden sonra resmi bir sağlık kurumunda gözlem altına alınmasına, soruşturma evresinde sulh ceza hakimi tarafından karar verilebilir.” (CMK m.74) Bu gözlem süresi üç haftadan fazla olamaz. Bu sürenin yetmeyeceği anlaşılırsa resmi sağlık kurumunun istemi üzerine, her seferinde üç haftayı geçmemek üzere ek süreler verilebilir. Ancak bu ek sürelerin toplamı da üç ayı geçemez. Bu gözlem kararına karşı itiraz edilebilir. İtiraz edilirse, gözlem kararının yerine getirilmesi kendiliğinden durur.
Soruşturma aşamasının sonunda Cumhuriyet savcısında, şüpheli akıl hastasının soruşturma konusu suçu işlediği yönünde yeterli şüphe oluşursa Cumhuriyet savcısı bir iddianame hazırlar. Bu iddianame görevli ve yetkili mahkemeye gönderilir. Mahkeme iddianameyi kabul ederse kamu davası açılmış olur. Bunun sonucunda kovuşturma aşaması başlamış olur. Yargılama sonucunda sanığın suçu işlemediği veya eyleminin suç oluşturmadığına kanaat getirilirse ‘’beraat’’ kararı verilir. Bu takdirde güvenlik tedbirine hükmolunamaz. Failin suçu TCK m.32/1 kapsamında akıl hastalığı etkisi altında iken işlediğinin saptanması durumunda, Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 223/3-a maddesi uyarınca akıl hastalığı dolayısıyla kusurunun bulunmaması nedeniyle “ceza verilmesine yer olmadığına” karar verilir.
Bu açıklamalar doğrultusunda, akıl hastalığı nedeniyle işlediği suçlar neticesinde ceza almayan ve alanında bir ilk olan davaya değinmek istiyorum:
William Stanley Milligan (Billy Milligan)1955'te Florida'da doğmuştur.Kumarbaz ve alkolik babasının intiharından sonra üvey babası ile büyüyenWilliam, dissosiyatif kimlik bozukluğu diğer adıyla çoklu kişilik bozukluğuna sahiptir.
Bu hastalık, kişinin kendi kimliği dışında “alter” denilen farklı kişiliklerinin de var olduğu bir hastalıktır. Kişinin asıl kimliği bölünerek birden çok kişiliği oluşturur.
5 yaşına geldiğinde hali hazırda 3 karaktere sahip olan William, 8 yaşında üvey babasının istismarına uğramış ve yaşadığı bu travmayı atlatamadığı için kişilikleri giderek çoğalmaya başlamıştır.
20 yaşında silahlı soygun ve cinsel saldırıyla suçlanmıştır ancak bu
suçlamalardan dolayı utançtan yerin dibine girmekte ve böyle bir şeyin mümkün olmadığını söylemektedir. 2 yıl
hapis cezası alıp serbest kaldıktan 7 ay sonra ise bir üniversite kampüsünde yarım saat içinde 3 öğrenciye cinsel saldırıda bulunmuştur.
Mağdur öğrenciler ifadelerinde William'ın 3 yaşında ufak bir çocuk gibi davrandığını, konuşma tarzının sürekli değiştiğini ve saldırı anında bir an durup ve kendi kendine “Hayır, onların bir suçu yok, bunu hak etmiyorlar.” diyerek karakterleriyle tartıştığını belirtmişlerdir. Olaydan sonra kaçmayı başarsa da birkaç ay sonra bir kadına saldırırken tekrar yakalanmıştır.
William 3 adam kaçırma, 3 soygun, 4 kadına tecavüz suçuyla yargılanmış ve cezasını çekmek üzere hapishaneye gönderilmiştir. Bu süreçte, doktorların yoğun baskısı sonucunda mahkeme William’ı hastaneye göndermeyi kabul etmiştir.
Birçoğumuzun aşina olduğu Dr. Jekyll ve Mr. Hyde hikayesinde bulunan aynı bedendeki farklı ikili gibi William da her biri birbirinden farklı tam 24 karaktere sahiptir. Bütün karakterleri yöneten ana bir karakter vardır. Her karakterin konuşma şekli, yaşı, davranışları birbirinden çok ayrıdır. Uzmanlar en çok yönetici karakter üzerinde yoğunlaşmış, ancak böyle bir hastalıkla mücadele edebilmek çok zor olduğu için istenilen ilerleme kaydedilememiştir. 10 yıl sonra William’ın duruşması yeniden yapılmış ve mahkeme akıl hastalığından dolayı ceza verilmeyeceğini açıklamıştır. 3 yıl akıl hastanesinde kalan William, serbest kalınca hiçbir suça karışmamıştır. Kendisine uzun süre ulaşılamayan Milligan’ın 59 yaşında bir bakım evinde kanser nedeniyle öldüğü öğrenilmiştir.
Görüldüğü üzere kişinin akıl hastalığı nedeniyle işlediği suçlardan sorumluluğunun hafifletilebilir olması veya yok sayılması bir hukuk devletinin ceza hukuku uygulamaları açısından son derece önemlidir.Lakin hastalığın tespitinin son derece titizlikle yapılması ve bu kararın kötüye kullanılmaması gerekir.
Yazar: Elif ŞAFAK
KAYNAKÇA
Hafızoğulları vd. ,2019,’Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler’ ,US-A Yayıncılık
Akıntürk vd.,2020,’Türk Medeni Hukuku Başlangıç Hükümleri Kişiler Hukuku’,Beta Yayıncılık
Atabay, N. ,(Ocak2021),Tek Bedende 24 Farklı Kişilik:Billy Milligan
CNN Türk,(23.11.2018),Film Değil Gerçek:1 Bedende 24 Kişilik
Kadim Hukuk Ve Danışmanlık,(11.03.2021),Türk Ceza Hukukunda Akıl Hastalığı TCK 32. Madde
Turkish_mental.pdf(Nisan,2019),Akıl Hastalığı Nedir ?
Tynet,(15.06.2020),Medeni Kanuna Göre Fiil Ehliyeti Nedir,Şartları Nelerdir,Fiil Ehliyetine Göre Kişiler Kaça Ayrılır?
Comments