top of page
Yazarın fotoğrafıhukukvegencdusunce

SOSYAL MEDYADA DÜŞÜNCELERİMİZ ÖZGÜR MÜ ?



Devletler, ifade özgürlüğü hakkına getirilen her türde kısıtlamanın, insanların davranışlarını buna göre düzenlemelerine imkan sağlamak için açık ve erişilebilir mevzuatta yer almasını sağlamakla yükümlüdür. İfade özgürlüğü hakkı üzerindeki kısıtlamalar aynı zamanda uluslararası hukuk çerçevesinde kabul edilen sınırlı meşru çıkarlardan birini koruma amacı doğrultusunda açıkça gerekli ve orantılı olmak zorundadır.


 





Adalet Bakanlığı istatistiklerine göre, son 10 yılda on binlerce sosyal medya kullanıcısı hakareti suç sayan yasalar ve Türk Ceza Kanunu’nun “Cumhurbaşkanına hakareti” suç sayan 299. Maddesi dahil olmak üzere haddinden fazla kısıtlayıcı yasalar kapsamında yargılandı. Gazeteciler, insan hakları savunucuları, akademisyenler, siyasetçiler ve kamunun diğer üyeleri hakkındaki suçlamalarla hazırlanan iddianameler sıklıkla suç isnatlarını desteklemek için tek kanıt olarak sosyal medya paylaşımlarına yer veriyor.


Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin yeni yasama dönemine girdiği 1 Ekim'den itibaren gündeminde tuttuğu ve 18 Ekim’de yürürlüğe giren muhalefetin “Sansür Yasası”, iktidarın ise “Dezenformasyon ile Mücadele Yasası” adıyla nitelendirdiği “Basın Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” u inceleyeceğiz.


Bu yasanın kabulü ile gerçekten yalan haberlerin önüne mi geçilmeye çalışıldı, yoksa ifade özgürlüğünün kısıtlanması “Dezenformasyon ile Mücadele Yasası” adı altında meşru hale mi getirildi?


Belirttiğimiz herhangi bir fikir hangi şartlarda “endişe verici” ya da “gerçeğe aykırı” bilgi olacak? Mahkemeler bu kararı verirken neye dayanacak?


Bir tweeti beğenmemiz, retweet yapmamız belki de bir hesabı takip etmemiz suç sayılacak mı?


Bu sorulara cevap bulabilmek için bu kanunu biraz inceleyelim.


Öncelikle kabul edilen Basın Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 29.maddesine ve maddenin ekleneceği Türk Ceza Kanunu’nun 217’nci maddesine bakalım.


Madde 29:

26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 217’nci maddesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki madde eklenmiştir.

Halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma”

Madde 217/A: (1) Sırf halk arasında endişe, korku veya panik yaratmak saikiyle, ülkenin iç ve dış güvenliği, kamu düzeni ve genel sağlığı ile ilgili gerçeğe aykırı bir bilgiyi, kamu barışını bozmaya elverişli şekilde alenen yayan kimse, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılır.

(2) Suçun, failin gerçek kimliğini gizlemek suretiyle veya bir örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenmesi halinde, yukarıdaki fıkraya göre verilen ceza yarı oranında artırılır.”


29. Maddenin Ekleneceği Türk Ceza Kanunu’nun 217. Maddesi:

Kanunlara uymamaya tahrik”

Madde 217- (1) Halkı kanunlara uymamaya alenen tahrik eden kişi, tahrikin kamu barışını bozmaya elverişli olması halinde, altı aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır.”


Peki, bu kanunda belirtilen maddeler yeterince açık mı?


Örneğin, bu kanun çerçevesinde içeriğin sadece beğenilmesi ya da sadece “retweet” yapılması, paylaşılması suç sayılacak mı? Bunun sınırları neler olacak? Hangi fiiller suç oluşturup hangileri oluşturmayacak?


Bu durum, düzenlemenin belirsiz ifadeler içerdiğinden dolayı keyfi uygulamalara yol açmasına neden olacaktır. Ayrıca kanun metninde bulunmasa da gerekçede ifade edilen, 'Failde özel kast, gerçeğe aykırı bilgide özel nitelik ve eylemde elverişlilik aranacaktır' tarzında muğlak, nereye çekilirse gidebilecek hükümler ile ifade özgürlüğünü baskılaması çok olasıdır.


Bu net olmayan durum Ceza hukukunun en önemli ilkesi olan “Kanunilik İlkesi” nin temel unsurlarından birine yani “Belirlilik İlkesi” ne aykırılık teşkil etmektedir. Belirlilik ilkesini hangi fiilin suç olarak tanımlandığının açık ve net şekilde, hiçbir tereddüde imkân bırakmayacak şekilde belirlenmesi şeklinde açıklayabiliriz.





Adalet komisyonunda maddeleri ceza hukuku açısından değerlendirip görüşünü belirten, Yargıtay 8.Ceza Dairesi Üyesi Dr. İhsan Baştürk, maddelerde geçen “gerçeğe aykırı bilgi” kavramının muğlak olduğunu, anonim hesaplara getirilen cezanın ağırlaştırılmasının sakıncalı olduğunu ve hangi durumların suç olacağının belirsizliğinden bahsediyor.

Maddelerin belirsizliği ve istenilen yere çekilebilmesi hakkında birçok hukukçu ve milletvekili aynı görüşü paylaşıyor.


29 madde Anayasa’ya aykırı mıdır, ifade özgürlüğünü kısıtlar mı?

Anayasa’nın 11. maddesinde “Kanunlar Anayasa’ya aykırı olamaz.”; 13.maddesinde ise “Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.” İfadeleri yer alıyor.


Öte yandan, Anayasa’nın 25 ve 26. maddeleri ile de “Düşünce ve Kanaat (ifade) Hürriyeti” güvence altında tutuluyor.


Getirilen yaptırımların açıkça ifade özgürlüğünü kısıtladığını ve Anayasa’ya aykırı olduğunu görebiliyoruz.


Türkiye Barolar Birliği yaptığı açıklamada,

İlk 29 maddesi TBMM’de kabul edilen teklifin ‘endişe’ ve ‘gerçeğe aykırı bilgi’ gibi ifadeler içerdiğin belirten TBB bunların hukuki öngörülebilirlik sağlamaktan uzak özellikte olduğunu belirtti. Ayrıca, Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu Başkanı’nın re’sen içerik çıkarma/erişimin engellenmesi kararı verebildiği alanın genişletilmesinin ve özellikle Türk Ceza Kanunu’na 217/A maddesi ile ‘halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma’ adlı yeni bir suç tipi eklenmesinin hak ve özgürlükler önünde engel yaratacağını şimdiden öngörebiliyoruz. Bu haliyle kamuoyuna dezenformasyonla mücadele etiketi altında sunulan teklifin ifade özgürlüğü hakkının engellenmesine yönelik yeni bir araç olarak kullanılabileceğinin farkındayız, ifadelerine de yer verdi. Diğer taraftan, bu maddelerin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 10/2. maddesi kapsamında ‘meşru amaç’ ve ‘demokratik bir toplumda gereklilik’ koşulları açısından, hak ve özgürlüklere aykırılık taşıdığını düşünüyoruz.


Bu bağlamda, Venedik Komisyonu da 7 Ekim 2022 tarihli ‘acil görüşünde’ , belirtilen teklifin kabul edildiği takdirde Türkiye’deki ifade özgürlüğüne yönelik müdahalenin ne “demokratik bir toplumda gerekli” ne de “dezenformasyonun önlenmesi ve ulusal güvenliğin, sağlığın veya başkalarının haklarının korunması” meşru amaçlarıyla orantılı olacağını düşünmediklerini belirtiyor.


Avrupa Konseyi ise, TBMM'de kabul edilen “dezenformasyon yasasının” Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi tarafından güvence altına alınan “ifade özgürlüğüne engel teşkil ettiğini” açıkladı.


 

Sonuca bağlayacak olursak, yanlış ve yanıltıcı bilgiler, özellikle sosyal medya çağında kolaylıkla sansürlenemez ve basitçe ortadan kaldırılamaz. Uluslararası hukuk ve standartlara göre, yanlış bir fikrin veya olaylara ilişkin yanlış yorumların ifade edilmesi dahil olmak üzere ifadeye getirilen genel yasaklara izin verilemez. Türkiye yetkililerinin yargı bağımsızlığını devamlı zayıflattığı bir bağlamda, mahkemelere yasanın gerektiği gibi uygulanması konusunda rehberlik sağlanmaması bir başka endişe kaynağıdır. Sansür ve cezalandırıcı yasalar aracılığıyla bilgiyi ve düşünce ve fikirlerin özgürce ifade edilebilmesini kısıtlamak, uluslararası insan hakları hukukunu çiğnemekle kalmaz, aynı zamanda bu, halkın yanlış bilgilere açık olmayı sürdürmesinin temel nedenleriyle de mücadele etmeyen etkisiz bir yaklaşımdır.

YAZAR: ELİF DEMİR



 



KAYNAKÇA



· BBC, 'Dezenformasyonla mücadele' yasası ne getiriyor? Neden tartışılıyor?


· Kamuoyunda Dezenformasyon Yasası Olarak Bilinen, 7418 Sayılı “Basın Kanunu İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’’ un Getirdikleri


318 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


bottom of page